Dijital Hizmet Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda teklifte yer alan maddelerin görüşmelerine başlanıldı. Teklifte tapu ve kadastro harcının hesaplanmasında esas alınan değerin belirlenme yöntemini değiştiren düzenlemede yer almakta.
Tapu ve kadastro harcına ilişkin mevcut düzenlemede, gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu ve kadastro harcının, emlak vergisi değerinden az olmamak üzere mükelleflerce beyan edilen alım satım bedeli üzerinden tapu ve kadastro harcı hesaplanmakta, emlak emlak vergisi değerinden daha düşük bir bedel üzerinden harç ödendiğinin veya emlak vergisi değerinden yüksek olmakla birlikte beyan edilen alım satım bedelinin gerçek durumu yansıtmadığının tespiti halinde alım satıma taraf olanların adına eksik ödenen harç cezalı olarak salınmaktadır.
Yeni düzenlemeyle, emlak vergisi değeri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce yapılan veya yaptırılan değerleme sonucu belirlenmiş bir değer bulunması durumunda, bu değerin tapu ve kadstro harcının hesaplanmasında esas alınması öngörülmektedir.
Kanun teklifinin genel gerekçesinde, tapu ve kadastro harcında yapılmak istenilen değişikliğin gerekçesi, gayrimenkul devir işlemlerinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce belirlenecek taşınmaz değerlerinin de esas alınmasıyla, gerçek bedel üzerinden beyan esasının alınmasının pekiştirilmesinin hedeflenmesi olduğu belirtilmektedir.
Devletin kamu giderlerini karşılamak amacıyla, gerçek değerler, matrahlar üzerinden vergileri, harçları tahsil etmesi, ülkede yaşayan herkesin yararınadır. Dolaylı vergilerin oranının toplanan vergi gelirlerinin 2/3’ünü bulması, vergi yükünün adaletli olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu sistem, geliri yüksek olanla, düşük olanı ödenilen vergi tutarında eşitleme suretiyle adaletsizlik yaratmaktadır. Bu nedenle, vergilerin ve harçların adil ve dengeli olması, mali güce göre alınması gerekmektedir. Yasayla konulan ve kaldırılan vergilerin, “mali güce göre vergilendirme ilkesi” de dahil olmak üzere anayasaya ve hukuka uygun olması “hukuk devleti ilkesinin” gereğidir. Bu uygunluk, Anayasa Mahkemesi’nin kararları ile şekillenen Anayasal Vergileme İlkeleri’ne uygun olması ile mümkündür.
Anayasa Mahkemesi’de vergi yasama çalışmaları da dahil olmak üzere uyulması gereken “vergileme ilkeleri”ni kararlarıyla belirlemiştir. Bu ilkelerden, konumuzla ilgisi nedeniyle “hukuk devleti” ve “mali güce göre vergilendirme” ilkelerini belirtelim.
Yeni teklif ile gayrimenkul değerinin belirlenmesine dair düzenlemenin idarece ikmalen tarhiyat yapılan ve gelir vergisine ilişkin otokontrol müesseselerinin bir benzeri olarak değerlendirmek mümkündür. Ortalama kâr haddi ve hayat standardı esası gibi gelirin gerçekliği ilkesine aykırı olduğuna dair eleştirilerin hedefi olan bu düzenlemelerin birçoğu yürürlükte değildir.
Tapu ve kadastro harcına ilişkin yasa teklifinde de, benzer bir yaklaşımın izleri görülmektedir. Tapu ve kadastro harcı değerinin belirlenmesinde, alım satımın muhataplarının irade ve beyanlarından ziyade Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce yapılan veya yaptırılan değerleme sonucu bulunan değer üzerinden tapu ve kadastro harcı alınacaktır.
Bu değerin altında bir değer esas alınarak konut satışı yapılmış olmasının, buna ilişkin satış sözleşmesi ve banka kayıtları gibi delillerin sunulmasının hiçbir önemi yoktur. Taraflar dinlenilmemekte, beyanları, kanıtları alınmamaktadır. Daha doğru bir ifadeyle; kişilerin tam açıklama ve kanıtlama hakkı yoktur. Dürüst kişilerin beyan ettikleri değerin (bedelin), belirlenen değerden az olması halinde, yükümlü olduklarından fazla tapu ve kadastro harcı ödeyeceklerdir. Bu durum, varsayıma dayalı değer belirlenmesi suretiyle keyfi uygulamalara imkân tanıyacağı gibi, dinlenilmeme ve kanıt sunamama gibi hak arama yollarını da kapatmaktadır. Kanıt sunma imkânını kapatan bir usulün hukuk devleti ilkesine uygun olduğu söylenebilir mi?
Anayasa Mahkemesi’nin 07.11.1989 günlü ve E:1989/6, K:1989/42 sayılı “hayat standardı esasına” dair yasa düzenlemesi ile ilgili verdiği kararında da belirtildiği üzere, hukukun üstünlüğünü, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı amaçlayan, anayasanın öncelik ve bağlayıcılığını gözetmeyen, hukukun evrensel kurallarına saygılı olmayan, adaletli bir düzeni gerçekleştirirken, kişilere değer vermeyen, çağdaş kurum ve kurallarla uyum sağlamayan devletin hukuk devleti ilkesine uygun davrandığından söz edilemez. Yetkilerle güçlendirilen devletin, vergilendirme konusunda gerekli düzenlemeleri gerçekleştirilen de hak ve özgürlükleri korumayı gözetmeli, devlete kaynak sağlamak amacıyla bireylerin haklarını, hukuksal ilkelerin ihlalini engellemelidir. Bu nedenle gelir elde edilmesi için hukuk devleti ilkesinden vazgeçilmemelidir.
Bu açıklamalar doğrultusunda, gayrimenkulün gerçek değerini belirlemek ve bu değer üzerinden “tapu ve kadastro harcı” alınmasını hedefleyen yasama çalışması yapılırken kişilere bu belirlemeye karşı “tam açıklama ve kanıtlama hakkı” tanınması, gerçek değerin hakkaniyetle belirlenmesi suretiyle hukuk devleti ilkesine uygun olacaktır.